-
1 ileri almak
а) выдвига́ть вперёдб) передви́нуть стре́лки часо́в вперёд -
2 ileri almak
v. set forward, put forward, advance, put on -
3 ileri almak
anîn pêş -
4 ileri almak
a) to take forward, to bring forward b) (saat) to put sth forward, to put sth on -
5 saati ileri almak
to put the clock forward -
6 ileri
1. subst Vorderraum m; Vorderteil m, n; Vorderseite f; Zukunft f;… ilerisi (das) Kommende, die Folgen pl; (das) Weitere;-in ilerisine gitmek gründlich prüfen (A), einer Sache (D) auf den Grund gehen2. adj weiter vor, weiter vorne; Vor-, vorderst-; vorgeschoben (Linie); früher; fortschrittlich;ileri yaş vorgerückte(s) Alter3. int vorwärts!4. adv nach vorn, weiter vor;ileri geçmek vorwärts kommen (im Beruf); (-i jemanden) überholen, überflügeln;-den ileri gelmek herrühren (von D), entstehen (aus D), fam kommen (von D); vorangehen; vorankommen (im Beruf);ileri geri etmek sich in die Haare geraten;ileri geri konuşmak einfach so daherreden;ileri geri söz unbedachte Worte n/pl;ileri görüşlü weit vorausschauend;-i ileri götürmek zu weit treiben (A);-i ileri sürmek besonders Presse meinen; sagen, betonen; Argumente vorbringen, anführen; Gedanken ausdrücken; Ansicht vertreten; Vorschlag machen -
7 ileri
вперёд* * *1.передово́й врз. ; пере́днийileri hat — воен. передова́я ли́ния, передовы́е пози́ции
ileri karakol — сторожево́е охране́ние
ileri düşünceler — прогресси́вные иде́и
ileri görüşler — передовы́е / прогресси́вные взгля́ды
2.ileri ülkeler — ра́звитые стра́ны
1) впереди́, да́льшеilerimiz kış — впереди́ у нас зима́
ilerisini düşün — поду́май о том, что бу́дет да́льше
2) вперёдmasayı biraz ileri çekelim — подви́нем стол немно́го вперёд
3) - den бли́же чем3.kardeşten ileriyiz — мы бли́же, чем родны́е бра́тья
ileri borusu çalmak — игра́ть сигна́л "вперёд! / в атаку!"
••- ileri atılmak
- ileri çıkmak
- ileri geçmek
- ileri gelmek
- ileri gitmek
- ileri sürmek -
8 ileri
"1. the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can´t see the front section of the train. 2. the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won´t be very easy. 3. the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven´t you ever thought about the future? 4. mil. advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post. 5. fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast. 6. /dan/ ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us. 7. advanced; beyond the elementary stage; ahead of others. 8. advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age. 9. Forward!/Onward! 10. forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards. -si 1. the future. 2. the farther part. 3. the rest, what is still to come. - almak /ı/ 1. to move (something) forward, move (something) towards the front. 2. to promote (someone). 3. to set or put (a clock, watch) forward. - atılmak to spring forward; to rush forward. -den beri for a long time now. - çıkmak to come forward. - evre advanced stage. - geçmek 1. to go forward, go to the front. 2. to be promoted. - gelenler important people, prominent people, notables, worthies, bigwigs. - gelmek /dan/ to be caused by, result from, be due to. -sini gerisini düşünmemek/hesaplamamak/saymamak /ın/ not to give a thought to the consequences of (something). - geri konuşmak/laflar etmek/söylemek to speak in an offhanded and tactless way, talk offhandedly and tactlessly. - gitmek 1. to advance, progress. 2. to go too far, go beyond the bounds of what is considered acceptable. 3. (for a clock or watch) to gain time, be fast. -sine gitmek /ın/ 1. to consider (something) in depth, go into (something) in detail. 2. to see (something) through. -yi görmek to foresee the future. - görüş foresight, prescience. - görüşlü foresighted, foresightful, farsighted, prescient (person). - götürmek /ı/ to take (something) too far, carry (something) too far. - hat mil. front line. - karakol mil. outpost; outlying picket. - marş! mil. Forward, march! - sürmek /ı/ 1. to drive (someone, something) forward. 2. to put forward, set forth (an idea). - varmak to go too far, go beyond the bounds of what is considered acceptable." -
9 yaş
1. Alter nt\yaşı ilerlemiş olmak im fortgeschrittenen Alter sein\yaşını ( başını) almış bir adam ein bejahrter Mannbiz aynı \yaştayız wir sind gleich altileri \yaş hohes Alterkaç \yaşındasın? wie alt bist du?o senin \yaşındadır er ist in deinem Alterüç \yaşında im Alter von drei Jahren2., Träne f\yaş akıtmak/dökmek Tränen vergießenbirinin gözlerinden \yaş getirmek jdm Tränen entlocken\yaşını içine akıtmak innerlich weinen\yaşlara boğulmak in Tränen aufgelöst sein2) (sl) ( kötü) schlecht
См. также в других словарях:
ileri almak — 1) öne almak 2) saati önceki vakte almak, öne ayarlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ileri — is. 1) Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı 2) Bir şeyin ulaşılacak yönü Yolun ilerisi düz. 3) Henüz gelmemiş zaman, gelecek, sonra 4) sf. Önde bulunan İleri karakol. İleri hat. 5) sf. Doğrusundan daha çok gösteren (saat) Saat … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir arpa boyu (gitmek veya yol almak) — çok az (gitmek veya yol almak) Süfli gayeler, kütleleri ya oldukları yere mıhlayan ve bir arpa boyu ileri götürmeyen sefil isteklerdir. S. Ayverdi … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
geri — 1. is., hlk. Araba üzerine gerilerek kenarları arabanın korkuluğuna tutturulan ve içine saman veya tahıl doldurulan büyük kıl çuval 2. is. 1) Arka, bir şeyin sonra gelen bölümü, art, alt taraf, ileri karşıtı Amerikan barın gerisinden işaret eden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
örnek — is., ği 1) Benzeri yapılacak olan, benzetilmek istenen şey, model Cemal Paşa ecnebi mütehassısların yardımı ile örnek çiftlikler de yapmıştır. F. R. Atay 2) Göstermelik Vali, burada yapılmış olan peynirlerden bir örnek görmek istedi. M. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
artırmak — i 1) Artmasını sağlamak, çoğaltmak 2) Bir malı başka alıcıların verdiği fiyattan daha yüksek bir fiyatla almak istemek 3) Tutumlu davranıp biriktirmek, tasarruf etmek 4) mec. Herhangi bir davranışta ileri gitmek Sen edepsizliği adamakıllı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
asılmak — nsz, e 1) Asma işi yapılmak veya asma işine konu olmak Yan yana asılmış aynı boyda tablolar gördük. B. R. Eyuboğlu 2) Bir yere tutunup sarkmak 3) Tutup çekmek Çocuk annesinin eteğine asıldı. 4) Hızla eline almak Hemen küreklere asıldı. 5) Boynuna … Çağatay Osmanlı Sözlük
hedef — is., Ar. hedef 1) Nişan alınacak yer, nişangâh 2) mec. Amaç, gaye, maksat Asıl önemlisi devlet büyük hedefler dikmişti; milletin benimsediği, övündüğü hedeflerdi bunlar. T. Buğra 3) mec. Varılacak yer, ulaşılacak son nokta Ordular! İlk hedefiniz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ihtilalcilik — is., ği İhtilalci olma durumu, devrimcilik Şair, romantizmi bir bakıma ihtilalcilik olarak ele almak istemiştir. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaynamak — nsz 1) Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulduğunda buhar durumuna geçerek fokurdamak Su, 100 °C de kaynar. 2) Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu. T. Buğra 3) … Çağatay Osmanlı Sözlük